CeÇeDeGe

Cümleye yarsından başlamak gibi bahsedeceklerim… hayatının öncesinde yer etmemiş bir beden, ve ne yazık ki sonrasında tamamını kaplayan bir ruh misali. Zamanının hepsini vermek istediğin gözler, ardı arkası kesilmeyen sonsuzluğu gördüğün… Duymaktan bıkmadığın sesi, en aşık bülbüllerin namelerine meydan okuyan. Hepsini ve her şeyi görmezden gelebilecek bir deli akıl, çocukluk heyecanı bile yanında sönük kalacak. Öyle ki kimine zararsız bu Cengiz Han cesareti, cancağızına sonsuz minnet sunan bir krallığın şarap mahzeni gibi türlü rivayetlere kök verecek ucu açık bir masal. Kavuştuğu vakit bir bedende bu yüzler, tez ezelden sözlendiler.

Çok uzak diyarlardan, kağnılar üzerinde şehirlere ulaştırılmış kahramanlık öykülerinden daha yakın dizelerdir bunlar. Duymazsın, duyurmazsınız. Anlatılır, dinlersiniz. Çünkü o içimden bir ses gibidir. İçimdedir, benimdir. Sizin de var. Size de var. Özerkliği en çok hissettiğiniz zamanlardaki gibi, rüyalar. Tabirlerine coşkun, tabir-i aciz dillere yalaka olmayan. Anlatılır. Bu sefer gönlünüzden değil, zihninizden. Görürsünüz, bu sefer kalbinizden değil, gözlerinizden. Uzunca laflar değildir hani, yormaz, yoğurmaz. Niyetler adettendir. Söylenmez. Ah o cümleler… gün geçmeden nişanlandılar.

Dinleyeni her daim bulunacak sözlerdir bunlar. En azından bir kişi bile içinde gül bahçesi yetiştirmiştir nasıl olsa, büyüyen güllerin önce dikenlere, ardından tomurcuklarına yol vermesini, büyüdükçe kalbin duvarlarını deldiğini, acısının sonsuzluğa çığlıkların gökyüzüne karıştığı bahçelerde kanayan elleri suya tutmayı bilmiştir, bedenler büyütmüş, iki kişiden birine yoldaş olup, içindekileri getirmiştir. Gül yaprağı gibi, kalp odaları biriktirmiştir. İçine erdemi değil, evreni getirmiştir. Çok düşünmeden kırmızı yapraklarını güllerin, utanmadan sahipliği değiştirmeden, çok şey istediklerini bilmeden, çarçabuk kına yaktılar. Değiştiler, değiştirdiler. Paraları kapayıp ellere, kına yaktılar.

Eğer en eril erkek eğitilmemişse erkenden, erkek olmayı tanrı olmak sanırmış. Dünyayı enkaz, kendini merkez, sevdiceği cananı köle bellermiş o vakit. İkinci gönül uğruna başladığı yola, tekellik talep edermiş. Nedendir kadın susar, boyun eğermiş. İpleri eline verdin mi o vakit, dedikleri de oluyorsa, Tanrı’ya şirk koşmaktan kim durdurur ki erkeği. Savaş kralı, deniz fersahı, köylerin atlısı, dağların kahramanı… büyük isimler ve büyük meşakkatlere yol veren. Boyundurluk ve reddedeme arzusuyla kadın bedenini sundu. Tüm şehir, hatta köyler, karşı viyadükün ışıkları ve gökyüzü eşliğinde evlendiler.

Gönülleri tavaf etmekten birinden birine, uğramadı hiçbir zaman erkeğin kalbi kendi yüreğine. Cancağızı ellerinde diye yenisine yol açtı, yenisine kaçtı. Suçludur kadın masallarda, adı zikredilmez. Evinde ya da hapsolmuş kalelerde bekleyen. Ağzı mühürlü pasif öpücüklere aç, önceden planlanmış çocuklara gebe. Mutluluk uçarken kuş gibi arkasından gelen taş uğruna canını dişine takmış. Zihin oyunlarına fıkra fetva gerekmedi. O vakit öldüler.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder