Güncelik III +

Not: Bu yazı Güncelik-III 'ün devamıdır.



- Buraya geleceğini düşünmemiştim.
- Ben de beni seveceğini düşünmemiştim.
- Peki Ivan, O ne olacak?
- Ivan artık yok, Dimitris. Söylediklerinin ne kadar doğru olduğunu görmeye geldim. Ve böylece seni belki daha çok sevebileceğim ama senin beni hep daha çok sevmen gerektiğini bilmelisin. Başımdaki bu ağrı beni öldürecek, senden saçlarımı traş etmeni istiyorum. Derimin üzerine dokunmanı, gözlerim dışında başka bir yere bakmanı, ve dudaklarım dışında daha pis yerlerime dokunmanı istiyorum. Bana dokun Dimitris.
- Peki, otur şu sandalyeye.

*
Berberin boş olduğunu görmeseydi içeri bir adım dahi atmazdı. Kapıdan girerken bütün gözleri üzerinde isterdi ve bir hareketiyle bütün herkesin dışarı çıkmasını temenni ederdi tek seferde. O gün de aynı ihtişamıyla kapıdan içeri girmişti. Üzeri Ivan’nın artıkları dolu ve elinde tamamı pis mektubu ile salına salına yürüyordu. Altın sarısı saçları yer yer koparılmış ve bir birine girmişti. Güzel göründüğünü düşünüyordu, güzel olmalıydı, tek olmalıydı.

Usulca adamın yanına yaklaştı ve göz hareketiyle herkesi birbirine vurdu. Dimitris, kendine söyleneni yapar, Nadya’nın bir dediğini iki etmezdi. Adam naif huyunun yanında taş gibi bir kalbe sahipti. Sadece problemleri sevmezdi ve problem yaratacak en ufak şeyden kaçınırdı. Nasıl konuşması gerektiğini ve özellikle de nasıl davranmasını gerektiğini çok iyi biliyordu. Nadya’nın akıl sıra ermez tavırlarına büyük bir sakinlikle karşılık veriyor ve O’nu hoşnut tutmaya çalışyordu. Bu yüzden herkesi usulca dışarı çıkardı. Nadya, aceleyle Dimitris’i avuçlarından yakaladı. Ellerini kaçırmak isteyen adam, hızlıca ayağa kalktı ve tezgahın etrafında bir şeylerle uğraşıyor gibi görünmek istedi. Pis olan hiçbir şeye dokunamazdı, sarsıcı bir titreme gelir ve midesi bulanmaya başlardı. Parfüm şişelerini tek tek düzenlerken, acelesi varmış gibi konuşmaya daldı.

- Lütfen kendi başına saçlarını yıka ve etrafa dokunma. Ayrıca buraya geleceğini düşünmemiştim.
- Peki, bana yardım eder misin? …. Ben de beni seveceğini düşünmemiştim.
- İşine bak Nadya. Peki Ivan, o ne olacak?
- Ivan artık yok, Dimitris. Söylediklerinin ne kadar doğru olduğunu görmeye geldim. Ve böylece seni belki daha çok sevebileceğim ama senin beni hep daha çok sevmen gerektiğini bilmelisin. Başımdaki bu ağrı beni öldürecek, senden saçlarımı traş etmeni istiyorum. Derimin üzerine dokunmanı, gözlerim dışında başka bir yere bakmanı, ve dudaklarım dışında daha pis yerlerime dokunmanı istiyorum. Bana dokun Dimitris.
- Peki, otur şu sandalyeye.

Nadya süratle sandalyeye oturdu ve saçlarını yıkamaya başladı. Ara ara kopan saçlar lavaboya dökülüyordu. Dimitris bakamadı. Yeterince saçlarının temizlendiğinden emin olduktan sonra saçlarını kesmeye başladı. Sol eliyle tuttuğu makas adeta parmaklarının arasından kayıyordu, iri gövdesi ve kısacık saçlarıyla bir Rus’tan çok bir Alman’ı andırıyordu Dimitris. Biraz araştırılsa kesin köklerinde bir Alman geni bulunurdu buna eminlerdi O’nu görenler. Nadya da emindi ama gözlerini Dimitris’in ellerinden alamadığından suratına bakmak pek aklına gelmiyordu.

Makas hızlıca Nadya’nın saçlarının arasından kayıyordu git gide yüzü ortaya çıkıyordu. Ve cildinin kokusu havaya yayılıyordu. Ivan’nın artıkları hala üzerindeydi ve onun peşini bırakmak gibi bir niyeti yoktu. İkisi de konuşmuyorlardı. Makas sesi havaya yayılan tek ses sesti ve arada çatırdayan sobanın odunları gürültü yapıyordu. Makasların keseceği saçlar kalmadığında, Dimitris ellerini derhal kızın üzerinden çekti. Başı yara bere içindeydi ve kabuklardan bazıları kanıyordu. Güzelliğin sakladığı gölgelerde birer ceset yatıyordu adeta. Ölüler diyarından gelen bütün çirkinler güzelliğin içine saklanmıştı. Hades’in fedaileri kızı yavaşça avuçlarına alıyorlardı.

- Beğendin mi Dimitris? Diyerek sessizliği bozan Nadya oldu, aynadaki görüntüsüne aşık aşık bakıyordu. Olmadığı kadar çirkin görünmesine rağmen, olmadığı kadar mutluydu.
- Elini tenime koysana.
- Deniyorum, diye kestirip attı adam, elindeki ne Nadya? Diye devam etti.
- Bana mektubun. Benim için yazdığın.
- Sana mektup yazmadım Nadya, okuma yazma bilmediğimi biliyorsun. O bana ait değil.
- Öp beni Dimitris, ölüyorum. Gözlerini kapa ve öp beni.
- Git Nadya. Ivan’a git ve buraya geldiğinden kimseye bahsetme.

Nadya birden ayaklandı ve Dimitris’in elindeki makası hızla kaptı. Mektubu çıldırmış gibi kesmeye başladı. Adam ne yapacağını düşünmeye çalışırken, genç kız hızla üzerine yürüyordu. Tezgahtaki bütün parfümleri tek tek üzerine boşalttı.

- Şimdi güzel kokuyor muyum? Öpsene, cennet gibi kokuyorum Dimitris. Bunlar senin cennetinin kokuları.

Durmaksızın bağırıyordu genç kız. Ve ani bir hareketle makası adamın üzerine fırlattı. Makas adamın sol yanağını sıyırmıştı. Ve genç kız hızla berberden dışarı fırladı, o sırada gürültüyü duyan bir kalabalık dışarıda toplanmıştı. Adam, genç kızı hiç umursamadan bulduğu ilk temiz bezle üzerini temizlemeye başladı. Aynaya bakıyordu. Kirli bulduğu her yerini temizledi. Ve hiçbir şey olmamış gibi, berberi temizlemeye başladı. Genç kızın sesi sokağın öbür ucundan duyuluyordu. Çıktığı bir binanın tepesinden, elinde mektup dediği boş sözümona beyaz kağıtla aşağı atladı.

- Cennetine geliyorum, Dimitris. Öp beni, öp beni.
Çığlıkları, Dimitris’in temizlemekte olduğu berberin camlarından içeri girememişti. Hava da yankılanan ufak bir sesti sadece.

Kuşlar O’nu öpmek için çoktan hazırdı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder