Güncelik V

Elindeki yırtık havluyla duvarın köşesine sıkıştırdığı son sineği de öldürmüştü. O ana kadar yaklaşık yirmi üç sineğin canına katletmişti. Zafer kazanmış bir edayla sandalyenin ucuna oturdu ve kirli havluyu başucundaki yatağın altına itti. Kolunun bazı yerlerinde nokta halinde kan pıhtıları vardı. Bundan rahatsız gibi görünmüyor, ellerini temizlemek için bir çaba sarf etmiyordu. Oturduğu yerden bir sineği daha öldürdü. Komidinin üzerinde duran bardağı sessizce olduğu yerden alıp dudaklarına götürdü. Bir dikişte hepsini içti ve bardağı aynı dikkatle yerine bıraktı.

Amaçsızca ayağa kalktı ve odanın ortasına kadar yürüdü. Durdu. Belli ki kendine bir uğraş arıyordu. Duvardaki zaten düzgün tabloları düzeltti, ve dolaptaki zaten temiz örtülerin tozlarını almaya başladı. Bir süre bu davranışlarına devam etti, ve odanın içindeki tek koltuğun minderlerini yerinden çıkarıp çırpmaya başladı.

- Ne yapıyorsun, Nadya?

Odaya çırpınan bir ses geldi, komidinin yanındaki tek kişilik tahta yatağın üzerinde son demlerine yakın bir bedendendi bu. Solgun ve kendinden habersiz bir beden. Üzgün bakıyordu etrafa ve kesinlikle üzgün konuşuyordu. Dudakları öyle güçsüz çıkarmıştı ki harfleri, rüzgarda başıboş sallanan perdenin duvara çarpıp çıkardığı sesler kadar işitilmesi zordu. Dudaklar birbirine çarpıp uzaklaşmıştı. Soruyu tekrarladı. Bu sefer rüzgar daha hızlı esmiş gibiydi.

- Hiç. dedi Nadya, Hiçbir şey. Uyandın mı?

Muhabbeti kendi üzerinden atmak için cevabı bir soruda buldu. ‘ Uyandın mı? ‘. Elbette uyanık olduğunu biliyordu, ama son günlerde Alexsander’ın uykusunda sayıkladığını varsayarsak bu soru o kadar da saçma gelmemişti kulağına. Hızlıca adamın yanına yürüdü ve yatağın yanındaki sandalyeye oturdu. Elini tuttu, sıkı sıkı. Biri gelirse O’nu götüremesin diye daha da sıkı tuttu.

- Canımı yakıyorsun Nadya.
- Özür dilerim.
- Ama elimi bırakma.
- Hiçbir zaman.

On sekiz dakika boyunca, hiçbir şey konuşmadan el ele oturdular. Nadya’nın zihni etraf kadar sessiz değildi. İpini koparmış bütün düşünceler orada toplanmıştı. Yere çok sert basıyorlardı, ve Nadya’nın kafası her geçen dakika daha da fazla ağrıyordu. ‘ Zaman geçer… Çocukken en çok bu bahçede… sonsuza dek yaşaya… Önce sesleri unut... ‘. Dimağındaki son düşüncede durdu. Bütün fikirler sağa sola kaçıştılar, başka hiçbir fikir bu düşünceyi bastıramıyor, yerine geçemiyordu. ‘ Önce sesleri unuturuz. ‘ diye tekrarladı.

- Alexsander, konuş.
- Anlamadım.
- Konuş ve hiç susma.
- Neden Nadya?

Sandalye sanki çivilerden oluşmuş bir yatağa dönüşmüştü. Nadya’nın o sert kalkışını başka hiçbir şey tarif edemezdi. Mutfağa koştu ve elinde kocaman bir bıçakla geri döndü. Ev ahalisi de arkasından yürümeyi ihmal etmemişlerdi. Odanın kapısını kilitleyip, Alexsander’ın şaşkın bakışlarının tam önünde durdu. Dışarıdan kapıyı açması yalvaran birkaç ayrı ses vardı.

‘ Hepiniz susun! ‘ . Birden haykırmaya başladı, bunu birkaç kere tekrarladı. Öyle derin bağırıyordu ki boğazı parçalanabilirdi. ‘ Susun diyorum size, herkes çenesini kapatsın. ‘ diye söylenmeye devam ederken şuurunu kaybetmiş bir şekilde, kendini odanın duvarlarına vurmaya başladı. Bir yandan dışarıdakilere susmaları için yalvarıyor bir yandan da Alexsander’a konuşması için sürekli aynı şeyi tekrarlıyordu.

- Alexsander, yalvarırım konuş. Daha sesli, adımı söyle. Konuş, Alex.

Genç adam ne yapacağını bilemez bir halde birbirinden bağımsız cümleler kurmaya başladı. Korkmuştu, kalbi hızla atmaya başladı. Dışarıdaki herkes ne yapacağını bilemez bir halde kapıyı yumruklamaya devam ediyorlardı.

Nadya birden yere oturup, sırtını duvara dayadı. Aynı anda herkes sustu. Elindeki bıçağı yavaşça kulağına götürdü. Önce sağ kulağını kesti. Hiç acı çekmemiş gibi hali vardı. Genç Alex gördüğü manzara karşısında aklını oynatabilirdi.

- Konuş ve adımı söyle. Sesini unutmayacağım kardeşim, duyduğum son ses sen olacaksın.
- Nadya, lütfen…

Genç Alex daha lafını bitirmeden Nadya sol kulağını da başından ayırdı. Neşeli görünüyordu. ‘ Alex, kardeşim. ‘ dedi kendine. Uzun uzun çocuğa baktı. Yüzü kan içinde kalana kadar baktı, ağzına dolan kan O’nu öldürene kadar baktı, ruhu bedeninden çıkıp uzaklaşana kadar baktı.
İçinden ‘ Alex ! ‘ diyordu, ‘ Alex, kardeşim. ‘

Sandalye Günceleri, Nadya Nikolayeviç

18 yorum:

  1. uf.
    Zıtlıklarla dolu bir hikaye.
    Bir yandan kardeşi için duyduğu üzüntüyü bastıran ve bunu yansıtmamak için çalışan bir Nadya.
    Bir yandan da acısını dindirmek isteyen bir kadın.
    Başarılı betimlemeler,
    güzel bir kurgu.
    Bilindik ama herkesin yapamayacağı türden...
    Can Emre kurgusu :)
    eline sağlık.

    YanıtlaSil
  2. etkiliyici.. aslında birazda dondurucu ve tühler ürpertici ama her şeyiyle güzel..

    YanıtlaSil
  3. fazlasıyla etkileyici

    YanıtlaSil
  4. Evet fazla gerçekçi olmuş ama bundan rahatsız olan kim, kendini okutturan güzel şeyler yazıyorsun tebrik ederim.

    YanıtlaSil
  5. Okuyunca içlerde burukluk,aynı zamanda tebessüm oluşturuyor.Daha başka ne denebilir ki bunların ikisini de aynı anda yaşayabileceğim bir yazıydı.

    YanıtlaSil
  6. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  7. betimlemeler çok iyi bir de etkileyici bir anlatım.Başarılar

    YanıtlaSil
  8. çok klasik kitap okuduğun belli. rus yazarların okuyanın gözünde canlandırma yapan anlatım yöntemini kapmışsın. tebrikler.

    YanıtlaSil
  9. Yeni başladım okumaya ama çok çabuk etkilendim çok hoş gerçekten başarılar. :)

    YanıtlaSil
  10. rus edebiyatının tekdüzeliği bi yerden sonra ister istemez tekrara düşmene neden oluyor yani ilk yaratıdan sonra gelen betimlemelerdeki benzerlik okuyucuya sıkıcı gelebilir. naçizane tavsiyem yazılarını postmodern edebiyatla süslemen, dışavurumculuğu azaltman. başarılar dilerim.

    YanıtlaSil
  11. Yazdıklarını okuyamadım tümden, eteğimde iki çocuk varken. Lakin sol cenahta gördüklerim bana yetti.. Dosto'm ah Dosto'm!...

    Rus edebiyatının tekkdüzeliği demiş ya Adsız, Dostom onca kitap yazmış ne bıktım ne usandım..

    sevgiler

    YanıtlaSil
  12. Yorumlar için teşekkürler Adsız yorum yapan arkadaş kendince haklıdır belki benzer betimlemeler ya da durumlar söz konusu ama fikrimce ben yazımda birbirinden bağımsız ve farklı olayları işliyorum bunu blogu okudukça görecektir.

    Ayrıca Deli Anne isterim ki hepsini okuyasın :)

    YanıtlaSil
  13. Rus edebiyatına olan hayranlıgından dolayı açtıgın bir blog mu?

    YanıtlaSil
  14. Hayır Dostoyevskiye hayranım. Buarada tüm yazılar şahsıma aittir. Yazdığım tarzın rus edebiyatına yakınlık göstermesi söz konusu.

    YanıtlaSil
  15. http://nafilefilintalar.blogspot.com/

    YanıtlaSil
  16. sivrisinekleri okuyunca uni.deki evim aklıma geldi, ne sivrisinek vardı evde, sivrisinek-insan dostluğunu öldürmekle bitiremediğin şeyle dost olursun türünde yaşamıştık, aynı tasa kaşık sallamış, aynı espirilere gülümüştük...

    YanıtlaSil