Tüvan

Doğumla başlar kelimeler ve yağmur için beklenirler. Islanırlar ve susarlar. Bugün kelimeler susuyor, ne fırtına ne de çöller ağlatamaz kelimeleri. Tek yaptığı şey susmak oluyor Tüvan’ın, adına aykırı olarak bugün güçsüz hissediyor. Ama körpe ve kırgın asla değil. Büyüyor git gide ama henüz hayatında on yedi kere sene görmüş. Neden gözlerini kapadığını bilmiyor ya da parmaklarının neden kanadığını. Ama kulakları hala duyuyor. ‘ Tüvan ..’ diyor bir ses devamı olan bir cümleye başlıyor. Susmamak üzere konuşuyor. Ve anlatıyor ki bu çocuk ilk günden…

İlk günden aklı uzaklarda doğdu. Aklı yerine hali vakti yerindeydi. Önce fark etmediler. Ki etseler bile nafile, yaz çoktan kışa gelin gidiyordu. Temmuz da doğmuş, soğuktan donmuş ve kasabadan köye dönmüş olmasına rağmen, kimse eğilip alnından öpmedi. O gün hiçbir bedenle kavuşmadığından halini de vaktini de istemedi. Tabii, bunları içinden söyledi. Duyan duydu oysaki. Bir tek parmakları kaldı sağ salim, bir de ona bakan kadın.

Kadın dediysek ellisini bitireli bir on sene olmuş. Bakışları kayık ve yayvan olduğundan mıdır bilinmez bu çocuğu alıp avuçlarına koymuş. Büyütmüş.

İş vermiş çocuğun eline. Süpürge işçiliği. Her sabah sırtında süpürgeciler hanına taşırmış Tüvan’ı. Kahverengi minderlere oturtup çocuğu, bırakıp gidermiş. Aklı, Tüvan da kalır, Tüvan handa. Önce tarladan gelen telleri uygun uzunlukta keser, tohumlar ve yapraklarını bir güzel ayıklarmış. Sonra dört beş tel ile ayakcak yapar, mengenenin o meşhur yardımıyla süpürgeyi hayata bağlarmış.

Teller , tellere dolanır bir daha ayrılamazken, Tüvan her bir dokunuşuna bir lanet bindirirmiş. Önce parmaklarını yüzüne sürer sonra ucunu ısırırmış. Kanayan parmağını süpürgeye sürer lanet üstüne lanet okurmuş. Tabii, bunları içinden söylermiş. Ama bilmez ki duyan duymuş oysaki. Hal böyle olunca ömründen yirmi beş sene gitmiş.
Kadın hana gelir, çocuğu götürürken eve, yüzü gözü yara olan bu neferi fark edemezmiş. Gözleri sustuğundan çocuk konuşmazsa hiçbir şey göremezmiş.

Akşam, yemekler yumuşak masa örtüsünün üzerinde dolanırken, kadının elleri çocuğun parmakları ile çarpışmış. Bir hüzün bir kıyım almış başını gitmiş ellerini tepe tepe. ‘ Tüvan..’ diye bir ses devamı olan bir cümleye başlamış. ‘ teller parmaklarını sevmemiş anlaşılan, evlat seni yumuşak kumaşlarla uğraştıralım’ demiş. Masada duran son ekmeği hızlıca çiğnerken, Tüvan yalnızca iki kere öksürmüş.

Diğer gün iş vermiş çocuğun eline. Terzilik. Her sabah sırtında terziciler hanına taşımış Tüvanı. Kahverengi sandalyeye oturtup çocuğu, bırakıp gitmiş. Aklı, Tüvan da kalmış, Tüvan handa. Önce Nevdiyar’dan gelen kumaşları uygun uzunlukta keser, ayrı renklileri ve aynı kalitede olanları bir güzel ayıklarmış. Sonra dört beş kumaş parçasını giydireceği bedenin üzerinde gezdirir ama bunları yaparken ayağa kalkmazmış. Öyle herkese de bir şeyler dikmez, makaslarını konuşturmazmış. Köyün en güzel kızına en güzel entariyi dikerken, sevdiceği oğlana iğne iğne lanet okurmuş.

Kumaşlar kumaşları katlarken, Tüvan her bir makas aralığına bir lanet bindirirmiş. Bu sefer hem kendine hem oğlana . Ve yine önce parmaklarını yüzüne sürer sonra ucunu ısırırmış. Kanayan parmağını entarilerin yüreklere denk gelen yerine sürer lanet üstüne lanet okurmuş. Tabii, bunları içinden söylermiş. Ama bilmez ki duyan duymuş oysaki. Hal böyle olunca ömründen bir yirmi beş sene daha gitmiş.

Akşam, yemekler yumuşak masa örtüsünün üzerinde dolanırken, Kadının elleri çocuğun parmakları ile çarpışmış. Bir hüzün bir kıyım almış başını gitmiş ellerini tepe tepe. ‘ Tüvan..’ diye bir ses devamı olan bir cümleye başlamış. ‘ parmakların kumaşları sevmemiş anlaşılan, evlat seni şekle sokacağın tahtalarla uğraştıralım’ demiş. Masada duran son ekmeği hızlıca çiğnerken, Tüvan yalnızca iki kere öksürmüş.

Sonraki gün iş vermiş çocuğun eline. Marangozculuk. Her sabah sırtında marangozcular hanına taşımış Tüvan’ı. Kahverengi tabureye oturtup çocuğu, bırakıp gitmiş. Aklı, Tüvan da kalmış, Tüvan handa. Önce ormandan gelen tahtaları uygun uzunlukta keser, ayrı kalınlıkta ve aynı kurulukta olanları bir güzel ayıklarmış. Sonra dört beş odun parçasını irice doğrar birbirine yapıştırırmış, ama bunları yaparken ayağa kalkmazmış. Öyle her eve de bir kapı kesmez, testeresini sallamazmış. Köyün en asil ve en güzel kızlarının evlerine en ihtişamlı kapıları doğrarken, bıçak bıçak açıkta kalan öksüzler için lanet okurmuş.

Tahtalar tahtalarla birleşirken, Tüvan her bir kıymık aralığına bir lanet bindirmiş. Bu sefere hem kendine hem oğlana hem de O’nu duyan kulaklara. Ve yine önce parmaklarını yüzüne sürer sonra ucunu ısırırmış. Kanayan parmağını kapılarda zihinlerin denk geleceği yere sürer lanet üstüne lanet okurmuş. Tabii, bunları içinden söylermiş. Ama bilmez ki duyan duymuş oysaki. Hal böyle olunca ömründen ömür gitmiş.

Süpürgeler sokakları, entariler hatunların çirkinliklerini temizlerken, Tüvan köyün her güzel yüreğinde ve sokağında hiç durmadan dolaşırmış. Bütün kapılar Tüvan’a açılır, hepsi Tüvan’a kapanırmış. Kimse bir kez bile O’nu görmese de herkes hayatından geçermiş. Hem sessiz sedasız hem de hali vakti yerinde.

Nacizane akşam, yemekler yumuşak masa örtüsünün üzerinde dolanırken Tüvan’ın en çok gücüne giden, kadının önceki akşamlarda yanında oturan nefesin sesini hatırlamamasıymış.
Ama bunların hiçbirini kimse bilmiyormuş, bilselermiş, anlatırlarmış. Öyle diyorlarmış.

7 yorum:

  1. ellerine sağlık. çok güzel bir yazı olmuş.

    YanıtlaSil
  2. '... iğne iğne lanet okurmuş.' Yazdıkların önce içerik olarak cezbediyor insanı, senin tarzınla da tamamlanıyor yazı..

    YanıtlaSil
  3. Böyle düşünmen çok mutluı etti teşekkürler

    YanıtlaSil
  4. eski yazılarına göz gezdirmeye bayılıyorum.Nasıl bir ruh hali içinde yazdığını hayal etmek hoşuma gidiyor.

    Bu yorumlarımı görüp görmediğini bilmiyorum gerçi ama önemli değil, elbet birgün rastlarsın.

    önceki yorumcu "senin tarzınla tamamlanıyor yazı" demiş.Evet aynen öyle olmuş.Paragrafları birbirlerine bağlıyor, hikayeye şiirsel bir anlatım kazandırıyorsun.Bu da ortaya insanı sıkmayan bir hikaye çıkarıyor.

    Aslında bunu yapabilmek çok kolay değildir çünkü aynı şeyleri çokça tekrarlayan insanlar da sıkabilir ama senin hikayelerinde anlatılmak istenen birşey, " bir amaç" olduğundan kurguyu da güzel oturtuyorsun ve sıkmıyorsun.O yüzden de zevkle okuyorum.

    Tüvan... okuduğum en güzel üçüncü hikayen sanırım.Ellerine ve öncelikle de yüreğine sağlık.
    Herlesin Tüvan olduğu zamanlar oluyor galiba.

    YanıtlaSil
  5. Yazıların bütün yorumları görüyorum tabi ki :D

    en güzel diğer iki yazıyı merak ettim?

    YanıtlaSil
  6. Dilruba ve Kum :)
    Ama Düş Kapanı da çok hoşuma gitmişti.
    Eskiden hikayeden çok deneme tarzı yazıyordun arada.Şimdi pek yazmıyorsun sanki.

    Yeni yazdıkların - daha tecrübeli olmandan kaynaklanıyor heralde- daha akıcı, üslubu sade.Ama eski yazdıklarında ayrı bir tat alıyorum. :)

    YanıtlaSil