Tomarlık kağıt parçalarının, lüks arabaların ve milyon dolarlık malikanelerin odalarında bile aynı duygular aynı tatminsizliklerle dolaşır. Yoksunluk, yoksulluk ve otobüs koltuklarının üzerindeki aynı duygular fırsat kollarlar doğru zaman, doğru insan ve yanlış trajediler için.
Mutluluk keşifleri yarım kalmış bir çocuk gibi ağır ağır dolaşır evrende, yere bakar gözleri, varacağı yere geç gider, ve asla uzun kalmaz. Üzüntü, ihanet ve sadakatsizlik hiçbir yere gitmezler. Oldukları yerde dururlar ve insanoğlu en kısa yoldan onları bulur.
Hayat adında elimizde tuttuğumuz karakterlerimiz memnuniyetten yoksun ve tokluğa aç şekillere bürünmüş hep fazlasını istemekle yola devam ederken, hiç beklenmedik zamanlarda, beklenmedik şarkılar, unuttuğunuz isimleri aklınıza getirir.
Söz verdiğiniz geleceğe hiç gitmediğinizi fark ederseniz. Oysa kendiniz için ne de güzel çalışmıştınız, ben olmanın verdiği rahatlık ve bencilliğin küstahlığı. Hepsi sizden, ve size göre.
Nereye kadar erişebilir kibiriniz ve hangi kuyuları doldurur ağzına kadar, kendinizi doyurmadan? Işıklarda görmek istediğiniz adınız, kaç kişinin ağzında? Hayatınızı verdiğiniz gözler, başkalarının gözleri… Hangi biri bakmayı biliyor bir dostun sana layık gördüğü utana sıkıla bakışlar gibi?
Uğruna düşmeyi seçtiğin zihin oyunları ki hepsi kalpten uzak, peşine düşer mi o vakit sen yolun yarısında yorulmuşken ve savaşçı ruhun artık bir tüccarla değiştirmişse bedenini.
Olmasına izin vermeyeceğin her şey, arkasından ağlamayacağın tüm insanlar ve kapanmasına göz yumamayacağın ışıklar. Şimdi hepsi bir birinin aynı, olması gerektiği gibi ve uzak.
Hiç sahip olmadığın şöhret ve ilk günden beri radyoda seni ağlatan şarkı. Birini birine tercih etmenin zorunluluğu ve önünde uzanan yollar, ayakkabılarını çıkarıp kendi yoluna koşmalısın.
İnsanlar arasında dolaşırken, ruhunun ve bedeninin arasında kaldığını anlamadan. Bütün hayatını verdiğin son dakika gülüşleri ve bitmeye yüz tutmuş dostluklar. Çoğu gitti azı kaldı der gibi, olduğun durumun masumiyetini göstermeye çalıştığın gözlerin, iyi bir oyunculuğun dışında neye yarar?
Sen, sen olmadıktan sonra, ben yerine konuşmuşum çok mu?
Mutluluk keşifleri yarım kalmış bir çocuk gibi ağır ağır dolaşır evrende, yere bakar gözleri, varacağı yere geç gider, ve asla uzun kalmaz. Üzüntü, ihanet ve sadakatsizlik hiçbir yere gitmezler. Oldukları yerde dururlar ve insanoğlu en kısa yoldan onları bulur.
Hayat adında elimizde tuttuğumuz karakterlerimiz memnuniyetten yoksun ve tokluğa aç şekillere bürünmüş hep fazlasını istemekle yola devam ederken, hiç beklenmedik zamanlarda, beklenmedik şarkılar, unuttuğunuz isimleri aklınıza getirir.
Söz verdiğiniz geleceğe hiç gitmediğinizi fark ederseniz. Oysa kendiniz için ne de güzel çalışmıştınız, ben olmanın verdiği rahatlık ve bencilliğin küstahlığı. Hepsi sizden, ve size göre.
Nereye kadar erişebilir kibiriniz ve hangi kuyuları doldurur ağzına kadar, kendinizi doyurmadan? Işıklarda görmek istediğiniz adınız, kaç kişinin ağzında? Hayatınızı verdiğiniz gözler, başkalarının gözleri… Hangi biri bakmayı biliyor bir dostun sana layık gördüğü utana sıkıla bakışlar gibi?
Uğruna düşmeyi seçtiğin zihin oyunları ki hepsi kalpten uzak, peşine düşer mi o vakit sen yolun yarısında yorulmuşken ve savaşçı ruhun artık bir tüccarla değiştirmişse bedenini.
Olmasına izin vermeyeceğin her şey, arkasından ağlamayacağın tüm insanlar ve kapanmasına göz yumamayacağın ışıklar. Şimdi hepsi bir birinin aynı, olması gerektiği gibi ve uzak.
Hiç sahip olmadığın şöhret ve ilk günden beri radyoda seni ağlatan şarkı. Birini birine tercih etmenin zorunluluğu ve önünde uzanan yollar, ayakkabılarını çıkarıp kendi yoluna koşmalısın.
İnsanlar arasında dolaşırken, ruhunun ve bedeninin arasında kaldığını anlamadan. Bütün hayatını verdiğin son dakika gülüşleri ve bitmeye yüz tutmuş dostluklar. Çoğu gitti azı kaldı der gibi, olduğun durumun masumiyetini göstermeye çalıştığın gözlerin, iyi bir oyunculuğun dışında neye yarar?
Sen, sen olmadıktan sonra, ben yerine konuşmuşum çok mu?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder