Öldüğümde yüz yüze gelirsek O'nu
kendi ellerimde boğacağıma yemin edebilirim. Acı neymiş görmesi lazım. Ama şundan da eminim ki Tanrı bizleri daha
çok sevecek. O'na karşı olanları yani. Çünkü böyle yaşamak o kadar zor ki bilemezsin.
Babam öldüğünde bunu daha iyi anladım. Ölen babam değil de bendim sanki. Çünkü
bizler için 'sonrası' nın pek anlamı yoktur. 'sonra' kavramının bittiği andır
inançsızlık. Bir daha göremeyecek olmanın, hiçliğin ne demek olduğunun başladığı yerdir. Ama bu durum bir Katolik olan annem için o kadar kolaydı ki öldükten
sonra buluşacaklarına inandı önce, sonra da
gittiği yerde daha huzurlu olduğunu düşündü ne de olsa yüzünde koca bir
gülümsemeyle kapatmıştı gözlerini. Ben odamda nefesim kesilene kadar ağlarken
Peder içeri girdi. Çok net hatırlıyorum bir Cumartesi sabahı Mayıs ayının
ikinci haftasıydı. Ben cumartesi günleri tanrının da çalışmadığına inanırdım ta
ki bahar ayında ve güneşli bir günde bir insanın öldüğüne tanık olana dek. Öyle
bir günde bir insan nasıl ölür? İnan ben de anlamıyorum. Neyse, içeri giren Peder
Tanrı için dua etmemiz gerektiğini söyledi. Şanslıydık çünkü babam güzel bir
şekilde bize veda etmişti. Ne kadar sinirlendiğimi tahmin edebilirsin. Tek
kelime etmeden odadan çıkmasını bekledim. Emin ol ben de bir şeylere inanıp
durumu daha da kolaylaştırmak isterdim. İnandığım bir şey yok değil. İnsanlara inanıyorum
ama o da insanlar var oldukça. Sonsuzlukla aram kötü. Hiçbir şeyin daha iyiye
gitmedikçe sonsuza dek süreceğine inanmadım. Açmayan tohumlar çürür. Olay
basit.
Bir bardak daha kahve ister
misin? Ben teşekkür ederim.
Ne diyorduk? Peder odamda uzun
süre oyalandı. Dua etmemi bekliyorduk. Ağzımdan çıkan tek bir kelime olmayınca
tekrar konuşmayı denedi. ' Tanrı sana O'nu reddetme özgürlüğünü bile vermiştir,
yavrucuğum ' dedi yüzünde aşağılar bir gülümsemeyle. O kadar inanmıştı ki
varlığına. Kafamı kaldırdım ve gözlerinin içine bakmayı reddederek ' Bu
cümledeki tutsaklığı görmüyor musunuz? 'dedim. Şaşırdı aptal adam. Şapsal
şapsal suratıma bakmaya devam etti. ' Bu cümledeki en son şey özgürlük, Peder!'
dedim. Anladığını sanmıyordum ama devam ettim.
Kendime bir bardak su alacağım sen de ister misin? Peki tamam.
Hızlı konuştuğum zaman boğazım
kuruyor. Neyse ' Bu
cümlede özgürlük yok. Bu cümle tutsaklığın ta kendisi sizin bana söylediğiniz
ben reddedsem de onun varlığı oralarda bir yerlerde duruyor olacak. Ancak ben
varlığı hiçbir şekilde söz konusu dahi olmayan bir kavramdan bahsediyorum reddedittiğim
şey varlığı değil. Kabullendiğim hiçbir şekilde var olmadığı.' diye bağırdım. Pederin
yüzündeki dehşet ifadesini görmelisin. Suratıma tükürmemek için kendini zor
tuttuğuna eminim. Boynuna astığı çarmıha gerilmiş Yüce İsa - Ah ne yüce !!-
kolyesini öptü ve odadan koşar adım uzaklaştı. İnanır mısın? Bir an için
rahatlamış hissettim. O'na kızarken Tanrı'ya kızmış gibi hissediyorum ve mutlu
oluyorum. Ah, tabi ki bu mutluluk çok kısa sürdü. Keşke dışarı çıkmasıydı diye
düşündüm. Garip değil mi? Keşke oda da benimle dursaydı.
Niye mi?
O çıkınca oda da sadece kendimle
kaldım. Arkadaşlığını istediğim son kişi kendimdim. Bunu bana bilerek yaptığına
eminim. Evet senden bahsediyorum sevgili
Tanrım. Başka insanlara karşı hep merhametli olmuşumdur. Bu arada sıkılmadın
değil mi? Hep ben konuşuyorum. Peki tamam. Bütün merhametimi başka insanlarda
bıraktığıma eminim. Kendimle konuşmayı pek sevmem ama çok sık yaparım. Ve
genellikle kendime karşı çok acımasızımdır. Başkalarıyla konuşmak o kadar kolay
ki. İyi gözlemciyimdir. Birine bir şeyden bahsettiğimde bana nasıl karşılık
vereceğini çok iyi bilirim. Bu yüzden sıkıntılarıma göre dostlarımı ararım. Ben
onlara derdimi anlatırım onlar da bana duymak istediklerimi söyler. Tabi ki
onlar bunun farkında değiller yoksa eminim bana çok kızarlardı. Her seferinde
yardım etmeye çalışıyorlar. Bilirsin dostlar bu günler içindir. Senin de önemli
dostların vardır eminim. Yalnız kalmayı
hiç sevmiyorum. Birinden bir şey saklamak zorunda olmadığın zamanlardır
yalnızlık. Kendine çıplaksındır. Kendimi sevmediğim için zayıflıklarımı
göstermek istediğim son kişiyimdir. Bir soru sorarım kendime ve başlasın uykusuz geceler. Ah, Marcelo'ya
sorsam öyle mi? Hemen bir cevap verir benim bildiğim. Ama ben? Ben öyle miyim?
Bir soruya bin cevabım var. İşaretleri olmayan bir yola bırakmışlar da hadi
yolunu bul demişler gibi. En acısı da ne biliyor musun? Her yol benim olunca
insan kendine hata yapamıyor. O muhteşem
affedilme duygusunu yaşamıyor. Ben buna pişmanlık diyorum. Kendini affedememe
pişmanlığı. Babamın ölümünden buraya nasıl geldik bilmiyorum, sevgili Giulio. Bir
bardak daha kahve ister misin?
Sandalye Günceleri, Valeria
Guarino