Güncelik IV

- Öyle deme!
- Neden?

- Olsun sen yine de öyle deme, isyan etme.
- Kabul edemem, edemiyorum. Bu ağır bir yük değil ki gel beraber taşıyalım diyeyim, eş dosttan yardım isteyeyim.

- Bedeli yok, Nadya.
- Bedeni de yok. Söyleyecek söz bulamıyorum Ivan. - Düşünme. Bu koku da ne?
- Tuvaletten geliyor.
- Ah, Nadya. Ah Nadya.


Sidik kokusu tuvaletin sarıya kaçan mermer taşlarından taşmış evin kireçli bütün odalarına kadar yayılmıştı. Duvarların üzerindeki tozlu el izleri kokuyu bir odadan başka bir odaya taşıyor gibiydi. İkisinin boğazını yaktı koku, yutkunamadılar. Nadya, hızla tuvalete koştu ve bahçeden çektiği lacivert tırtıklı hortum ile tuvaleti temizlemeye başladı. Bütün pisliğin içine yalın ayak basıyordu, mantardan rengi atmış tırnaklarını hiç önemsemediği belliydi. Başı önde kambur bir halde çiçek desenli mermerlerin her birini ayrı bir telaşla siliyordu. Arada bir başını kaldırıp pencereden dışarı bakıyor ancak güneş tam gözlerinin ortasını yaktığından başını hemen geriye çeviriyordu. Mermerleri bitirip aynaya geçti. Yansıması çarptı gözüne, ama kendisini seyredip geçen yıllara küfredecek, ne kadar değiştiğine üzülecek ya da uzun uzun ağlayacak vakti yoktu. Kafasını değil aynayı ters çevirdi. İşini sağlama aldı. Dayanamayıp kendine bakabilirdi ya da aynada göreceği her kim ise.

Pis bezi sabunlu suya bırakmak için plastik kaba doğru eğildi, doğrulacaktı ki birden başı döndü. Başının döndüğünü fark etmeyecek kadar meşguldü zihni. Hızla kafasını kaldırıp yürümeye devam etti. Başı dönmeye devam ediyordu. Ivan’ın bulunduğu salona kadar yürüdü, baş dönmesi de onunla geliyordu. Salonun ortasına yığıldı. Ve orada kaldı.

Ivan koltuğa yayılmış sesli sesli horluyordu. Ayaklarını sandalyenin sivri köşesine uzatmış, bir elinde üç hafta öncesinin gazetesini tutuyordu. Koltuğun köşesindeki havlu yarısına kadar ıslaktı, belli ki oturduğu yerde çok terlemişti. Parmağını kulağına götürdü,hızlıca kaşıdı ve birkaç kelime mırıldandı. Ne dediği anlaşılmıyordu. Gözleri yarım açık olduğundan rüya görüyor diye tahmin etti, Nadya.

Tavan biraz karanlık görünüyordu, küflenmiş mi yoksa diye aklından geçirdi Nadya, yüzüstü yerde yatarken. Bedeninin hiçbir yeri hareket etmiyor, yalnızca gözlerini oynatabiliyordu, onlar da çok kısa bir mesafeden sorumluydu. İlk defa Tanrı’ya dua etmek için ellerini açamadığı bir konumda bulunuyordu. Dudakları mühürlüydü. Kuruyordu yavaşça, sözcükler mi tükeniyor dedi içinden. Bu kuraklık neden? Neden son bir kez de olsa dudaklarımı kavuşturamıyorum diye isyana kalkıştı yeniden. Burun delikleri hayat verecek havayı reddetmeye başlıyordu, kulakları sade bir horlama sesiyle doluyordu sadece, Ivan uyan! Diye bağırmayı o kadar isterdi ki. İç çamaşırlarında bir ıslaklık istedi, ve eteğine bulaşan ılık bir su. Hemen ardından keskin bir sidik kokusu geldi burnuna, havayla karışıyordu. Ivan, dedi içinden Ah Ivan sırası mı, kurtar şu zihnini karanlığın gafletinden ışığa bak, ışığa bak…

Gözleri, burnu ve kulakları bilinçsizliğe giderken hissizleşen ve uyuşan teninin titrediğini hissetti. Dudakları sertçe titriyor birbirlerine kavuşmak için adeta çırpınıyordu. Af dileyecekti belki, söyledikleri için ya da söylemedikleri için küfredecekti. Ivan’ın sesi geldi. Ama adam halen uyuyordu. Belli ki boşalan zihninin son sözleriydi bu. Zihni karşılık verdi bu sese.

- Ölüm, Tanrının en büyük hatası Ivan. O kadar çok ölmesi gereken insan var ki. Neden O’nu seçti? Tanrı hata yaptı ivan, kimi seçeceğini bilemedi. Tanrı, seçemiyor. Tanrı daha bir çocuk!
- Öyle deme!
- Neden?
- Olsun sen yine de öyle deme, isyan etme.
- Kabul edemem, edemiyorum. Bu ağır bir yük değil ki gel beraber taşıyalım diyeyim, eş dosttan yardım isteyeyim.

- Bedeli yok, Nadya.

- Bedeni de yok. Söyleyecek söz bulamıyorum Ivan.
- Düşünme. Bu koku da ne?
- Tuvaletten geliyor.

- Ah, Nadya. Ah Nadya.

' Ivan, uyan. '

Sandalye Günceleri, Nadya Nikolayeviç